Stefan Zweig – Mürebbiye / Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ஜ
Ünlü bir yazar, doğum gününde tanımadığı bir kadından uzun bir mektup alır. Mektubu okudukça, kadının onu gençlik yıllarından beri gizlice sevdiğini, hayatını bu aşka adadığını öğrenir. Yazar, mektubun sonunda kadının aslında kim olduğunu hatırlamaya çalışırken, kadının çoktan öldüğünü öğrenir.
Adsız Kadın (Mürebbiye): Yoksul bir genç kızken, ünlü yazarın komşusu olur ve ona karşı büyük bir aşk besler. Ancak hiçbir zaman kendini tanıtmaz; aşkını mektuplarla, uzaktan yaşamayı seçer.
Yazar (Roman Kahramanı): Kibirli, kendine düşkün bir adamdır. Kadının varlığını fark etmemiş, sadece kısa süreli bir ilişki yaşamıştır ama kadının onun için neler hissettiğini hiç bilmez.
Çocuk: Kadının, yazardan dünyaya gelen oğludur. Ancak yazar bu çocuğun varlığından hiç haberdar olmaz.
Yazar, doğum gününde kimliği belirsiz bir kadından gelen uzun bir mektup alır.
Kadın, onu ilk kez 13 yaşındayken, komşu apartmanda gördüğünü ve o andan itibaren hayranlık duyduğunu anlatır.
Ailesi başka bir şehre taşınınca bağları kopar; yıllar sonra genç bir kadın olarak Viyana’ya döner.
Bir gün yazarla tesadüfen karşılaşır ve kısa süreli bir gece geçirirler.
Kadın o ilişkiden hamile kalır, çocuğunu tek başına büyütür.
Çocuk hastalanır ve ölür; kadının da yaşama isteği kalmaz.
Mektubun sonunda, bu satırları yazan kadının öldüğünü anlarız — mektup, ölümünden önce yazılmıştır.
Yazar, mektubu bitirdiğinde sarsılır ama onu hatırlayamaz.
Karşılıksız ve takıntılı aşk
Kadın kimliği ve sessizlik
Unutulmuşluk, yalnızlık ve ölüm
Bencillik ve duygusal körlük
Aşkın fedakârlık yönü
Zweig, bu eserde insanın duygusal körlüğünü ve karşılıksız aşkın trajedisini işler.
Mürebbiyelik yapan bu genç kadın, toplumsal konum olarak zayıf ama duygusal olarak güçlü bir karakterdir. Aşkı öylesine derindir ki, karşılık alamasa da sevmeye devam eder.
Yazarın bencilce duyarsızlığı, eseri dramatik bir sona taşır.
Mürebbiyenin Mektubu, Stefan Zweig’in insan psikolojisini en derin biçimde işlediği eserlerinden biridir.
Eserde sessiz bir aşkın, fark edilmeyen bir kadının, unutulmuş bir yaşamın iç burkan hikâyesi anlatılır.
Zweig’in sade ama etkileyici üslubu sayesinde, bu kısa öykü edebiyat tarihinin en güçlü “tek taraflı aşk” anlatılarından biri sayılır.



